Yeraltından Notlar - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski


"Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar."


     Dostoyevski'nin "Yeraltından Notlar" romanında dış dünyadan ve toplumdan soyutlanmış asosyal ve insan içine çıkmaya korkan bir adamın düşünceleri yer alır. Romanın ilk bölümü olan "Yeraltı"nda karakter çoğunlukla kendinden bahseder. Kötü alışkanlıklarını, hastalıklarını ve düşüncelerini anlatır. Karaciğerinde hasta olduğunu düşünür ama doktora gitmez. Çünkü tıbba inanmanın boş bir inanç olduğunu savunur. Kendini çok hırslı olmakla suçlar. Daha sonra ise tam aksine hırslı biri olmadığını, uysal biri olduğunu söyler, düşüncelerini anlatırken bazen kendi ile çelişir. Konudan konuya atlar, dönemin toplumunu eleştirir. 

     Kitabın ikinci bölümü ise yazarın düşüncelerinin yanında anılarını da paylaştığı bir bölümdür. Bu bölümde karakterin duygularını ve hastalıklı düşüncelerini daha iyi anlıyoruz, bir çok takıntısının olduğunu fark ediyoruz. Hırsının ona neler yaptırabileceğini görüyoruz. 
     Bu bölümde yazar  köhne bir meyhanenin önünden geçerken açık pencereden içeriyi görür. İçeride bir kavga vardır ve biri camdan dışarı fırlatılır. Yazar o anda camdan fırlatılan adamı çok kıskanır ve onun yerinde olmayı diler. İçeri girmeye karar verir, kavga etmek ister ama olmaz. İçeri girer bilardo masasının yanında öylece dururken arkasından iri bir subay gelir çekil bile demeden onu ittirir ve geçer. Yazar buna çok alınır, onurunu kaybettiğini düşünür... Bunu takip eden iki yıl boyunca planlar yapar. Subayı takip eder evini, adını, işini, nerelerde takıldığını öğrenir. Onunla sürekli Nevskiy Bulvarı'nda karşılaşır. Subay onu tanımaz tabii ama yazarın gözü hep onun üzerindedir. Çoğu kez karşı karşıya gelirler ama yazar çoğu kez ona yol verir ve önünden çekilir. Bu yapmak istemediği bir şeydir ama aksini yapmaya cesaret edemez. Ona yol vermemek üzerine planlar yapar. 
     Bir gün uygulamaya karar verir, ama önce şık bir şeyler giymelidir. Gidip yeni giysiler alır. Sonra da gidip subayın önüne çıkar ve bir anda çarpışırlar. Subay bir şey olmamış gibi yoluna devam eder. Yazar için önemli değildir çünkü o intikamını almış, onurunu kurtarmıştır. Çoğu insan için sıradan olan bu olay, yazarı çok etkilemiştir.



"Gözlerimi yumdum ve o anda omuz omuza gelerek çarpıştık!
Bir santim bile yana çekilmedim ve tam bir eşitlik içinde yoluma devam ettim. Subay başını çevirip bakmadı bile. Beni gördüğü halde, görmezlikten gelmişti. Bundan eminim. Hala da eminim. Benden daha iri olduğu için çarpışmada ben sarsılmıştım. Fakat bunun önemi yoktu; hedefime ulaşmış ve bir adım bile geri çekilmeden, herkesin gözü önünde onunla aynı düzeye çıkmış ve gururumu, onurumu kurtarmışım."
     Dostoyevski, karakterin iç dünyasını, fikirlerini ve öfkesini çok etkileyici bir dille anlatmıştır. Okuyucuyu karakterin beyninin içine hapsetmeyi başarmıştır...





Alternatif Kapak Tasarımım



Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

11 Kasım 1821'de Moskova’da doğdu. Tam ismi Fiodor Mihayloviç Dostoyevski. Babası bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Annesinin yardımıyla evde başladığı eğitimini özel bir okulda sürdürdü. Babası sert ve acımasızdı. Annesinin koruyucu tavırlarına sığınıyordu. Annesini 15 yaşında kaybetti. 1837'de girdiği Petersburg Askeri Mühendis Okulu’nu bitirdi. Öğrencilik yıllarını Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen yazarlarının eserlerini okuyarak geçirdi. Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra ayrılıp edebiyatla uğraşmaya başladı. Topraklarında çalışan köylüler tarafından öldürülen babasından az bir miraz kalmıştı. İlk romanı "İnsancıklar"ı 1846'da yazdı. 1954'te basılan bu roman ilk Rus toplumsal romanı sayılır. Bu eserin basılmasından sonra ünlendi. 1846'da yazdığı ikinci romanı "Öteki" yeterli ilgiyi görmedi. Ünü giderek kayboldu. 1951 tarihli "Ev Sahibesi", 1848'de yazdığı "Beyaz Geceler" ile "Yufka Yürekli" romanları da ilgi görmedi. 1849'da yazdığı "Netoçka Nezvanova" romanı da beklenen başarıyı getirmedi. 

Politikayla ilgililenmeye başladı genç liberallere katıldı. Çar 1. Aleksandr'ın güvenlik güçleri tarafından, "devleti yıkmaya çalıştığı" suçlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. İdama mahkum edildiler. Kendisinin kurşuna dizilmesi hazırlıklarını izlemek onda derin etkiler bıraktı. İdamdan son anda vazgeçildi, Sibirya’da 4 yıl ağır hapse ve 4 yıl askerlik yapmaya mahkum edildi. Sibirya'daki cezaevi günlerinde birlikte yaşadığı mahkumları gözlemleyerek Rus halkını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Ancak zor koşullar nedeniyle sara nöbetleri geçirmeye başladı. Bu rahatsızlığın etkileri de birçok eserine yansıdı. 1854'te cezaevinden çıkıp askerliğe başladı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857'de dul bir kadınla evlendi. Bu evlilik maddi sorunlarını artırdı. Tekrar yazmaya karar verdi. Askerlik cezasının da bitmesi üzerine Petesburg'a döndü. Yeni Çar 2. Aleksandr'ı destekledi. Kardeşi Mihail ile birlikte "Vremya" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergi ve dergide yayınlanan romanları yeniden tanınmasını ve eski ününü kazanmasını sağladı. 1862'de Fransa, İngiltere ve İtalya'yı kapsayan bir yurtdışı gezisi yaptı. Aynı yıldergi kapatıldı. Dostoyevski, Almanya'nın Wiesbaden kentine gitti. Burada kumara başladı.

Rusya'ya dönüşünde "Epoha" isminde yeni bir dergi çıkardı. 1864'te eşini ve kardeşi Mihail'i kaybetti. Borca battı. Kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı. Wiesbaden'de kumarda bütün parasını kaybetti. Yayıncısından borç alıp 1865'te Rusya'ya döndü. 1867'de steno ile romanlarının yazımında kendisine yardım eden Anna Snitkina ile evlendi. Bir kere daha borca boğulduğu için yeni eşiyle yine yurt dışına çıktı. Yoksulluk ve para peşinde ülke ülke dolaştı. Ama romanlarını yazmayı da sürdürdü. Bir kere daha yayıncısının desteğiyle Petesburga'a döndü. Tutucu bir haftalık dergi olan "Grajdanin"in başına geçti. 1 yıl sonra bıraktı. Bu dönemde eksi itibarını ve ününü tekrar kazandı. En büyük romanı "Karamozof Kardeşleri" yazmaya 1879'da başladı. 1880'de şair Aleksander Puşkin'in ölüm töreninde konuşmayı o yaptı. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin edebiyat bölümüne seçildi. Yaşamının son döneminde Petersburg yakınlarında küçük bir kasaba olan Staraya Russa'da yaşadı. 9 Şubat 1881'de burada yaşamını yitirdi. Günümüzde de en çok okunan yazarlar arasında yer alır. Eserlerinde iki dünya savaşı arasında yaşayan bir kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları etkileyi bir dil ve ustalıkla dile getirdi. Gözlemlerinin keskinliği, ayıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri ve roman kurgulamadaki ustalığıyla Avrupa'da ve ülkesinde kendisinden sonra gelen hemen tüm yazarlar üzerinde etkili oldu. Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamında önemli bir rol oynadı. Varoluşçuluk akımının temel kaynaklarından biri sayılır.

 
ESERLERİ:

İnsancıklar (1846)
Öteki (1846, 1978)
Ev Sahibesi (1951, 1970)
Beyaz Geceler (1934, 1983)
Bir Yufka Yürekli (1957, 1985)
Netoçka Neznanova (1937, 1964)
Stepançikovo Köyü (1948, 1973)
Ölü Bir Evden Hatıralar (1946, 1969)
Ezilenler (1957, 1982)
Yeraltından Notlar (1973, 1985)
Suç ve Ceza (1945, 1984)
Kumarbaz (1941, 1986)
Budala (1941, 1985)
Ebedi Koca (1955, 1984)
Ecinniler (1960, 1984)
Delikanlı (1946, 1985)
Karamozof Kardeşler (1940, 1984) 
Amcamın Rüyası (1868, 1973)
Bir Yazarın Günlüğü (günlük) 1975) 
Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma (1975)


Alıntı :   http://www.edebiyatogretmeni.net






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder